29 Aralık 2007 Cumartesi

...

Dudakların yalan söylemeye başladığı anda gözlerin kaçıyordu gözlerimden.Neden ya da kimden korktuğun belliydi 'BENDEN'..
Ama her şeyin en az snein kadar iyi biliyordum gözlerini kaçırırken...Keşkeler,nedenler ve niçinler dolu beynimin labirentindekaybolmuş,çıkış aramaya gücüm bile kalmamıştı soğuk kış gecesinde.kışları svemiyordum hava erken karardığı ve hep bir melankoliklik taşıdığı için.Oysa karanlık bizim için güzeldi.Birbirimizi görmemek için..Yaralarımız kabuk bağlayana kadar..Unutmak mümkün değil ama değişene kadar...
İnsanlar unutmazlar,
ama
değişirler...
Gün geceye döner
kar güneşe...


Arkadaşlar,başlığı siz koyun:)yorum bölümünde paylaşalım:)

26 Aralık 2007 Çarşamba

yol ayrımına gelmişken..

Ya gitmeli ya kalmalı..
Bu ikisinin arasında kalmak en kötüsü..

25 Aralık 2007 Salı

Canımın doğum günü:)

İyi ki hayatımdasın!
Onca yıl benim olmamı istedin..Sana çocukluğumu eziyet gibi yaşatmış olsam bile seni çook sevdiğimi bilmeni istiyorum!
Yıllarca en yakın arkadaşım oldun,en zor anımda sadece beni yargılamadan senin dinleyeceğini bildim ve bunu bilmek harika bir duygu bunu da senin bilmeni istiyorum.Canım ablam:)
Hayatın boyunca hep mutlu ol ve benimle kal:)

23 Aralık 2007 Pazar

YaLNıZLıK





Yalnızlık üzerine binlerce insan belki demilyonlarca söz söylemiştir ama kimse yalnzlıktan kurtulamamıştır.Kelimeye köken açısından baktığımızda ne kadar sevimli gelirse gelsin anlam bakımdan çok soğuk,çok yavan ve bir o kadar da acıdır.Binlerce kişiye gülmek,onlarlakonuşmak güzeldir de kendimizin bile keşfedemediği içimizin derinliklerinde yaşayan o kişiye dost olmak/bulmak zordur.Durgun gibi görünen bir deniz kıyısı gibidir insan,açıklarda fırtılar kopar durur da kimse bilmez olanı...

Yalnızlık bir bakıma güseldir de içimizdeki o insanı bulmamıza yardım eder karanlık ve soğuk kış gecelerinde.Televizyonun sesi dost olur yalnızlığın içsesine.Bazen de saatin tik takları eşlik eder kalp atışlarımıza.Duyarız,güleriiz,düşünürüz ama hep kendi kendimizeyizdir etrafımızda etten duvar oluşturmuş insnalara rağmen.En sıcak,en mahrem yerimiz yatağımızdır.Hayatımızın her aşamasında onunla paylaşırız bize özel olan her şeyi.Yalnızlığımızı tam olarak dindiremese de bir ana gibi sarar kucaklar bizi dışarıda deli gibi yağmur yağarken.Anarahminde yatar gibi kıvrılır ve yalnızlığımıza sarılırız kollarımızla...

18 Aralık 2007 Salı

SENİ ÇOK SEVİYORUM PAMUK TARLAM:)


TEŞEKKÜRLER


Tüm öğrettiklerin
Kimsenin sevmediği kadar sevdiğin ve emek verdiğin..
Gecelerce uyumadığın..
Saatlerce yoğun bir şekilde uğraştığın...
Tarçınlı kek,kuntakinta,patates salatası,mantar kurabiye... :) hayatıma soktuğun ve damak tadımı oluşturduğun için...
Sen beğenmesen bile :) büyük bir 'titizlikle' temizlik yapmayı öğrettiğin için...
Dua etmeyi öğrettiğin ve birinin senin için dua etmesinin lezzetini tattırdığın için...
En önemlisi her şeyi hiçbir karşılık beklemeden yaptığın içi.
Vee sayamayacağım sonsuz şeyler için..
NE KADAR TEŞEKKÜR ETSEM AZ!


Hani eskiden ben küçücük bir kızken sana kartlar yapardım,mektuplar yazardım sen de onları alır televizyonun üstüne koyar ya da buzdolabına asardın ya yine öyle olmasını hayal ettim canımıniçi..Aynı onlar gibi çocuksu ve temiz olmasını istedim, senin gibi:)

İyi ki Varsın ve Annemsin:)


Sen Öğrettin Bana...


Kötülüklerin geçici olduğunu ama iyiliklerin hep yanımızda, içimizde olduğunu..


Başkalarını üzen insanlara bile iyi yaklaşmak, onları da iyiliğe teşvik etmek gerektiğini....


Karşılıksız sevmeyi, özveride bulunmayı ama kişiliğimizden de ödün vermememiz gerektiğini..


Hayata ve insana dair birçok şeyi sen öğrettin tatlıların tatlısı,canım annem:)


3 Aralık 2007 Pazartesi

Lacivert Deniz

İçim sıkıldı ve bloglarımızdaki eski yazılarımızın bir kaçını okudum sevgili dostlarım ve güldüm,düşündüm hatta çok da duygulanıp engel olamadım kendime..Buaralar kendime dönüğüm iç dünyamda yaşıyorum karmakarışık dalgaların içinde huzurla bakıyorum geçmişe...

26 Kasım 2007 Pazartesi

...



Dualarınız benimle olsun,yarın büyük gün..

Sunum var ve bunu takip eden staj..Lisede de derse gireceğim yaa çok heyecanlıyım..Sanırım bu meslek bana göre değil,geç kalmış sayılır mıyım size?

:)

22 Kasım 2007 Perşembe

' TEZ ' Tez Zamanda Bitsin

Geçen yıl ki Turshucuğumun tez stresi şuaralar bana sarmış durumda. Sene sonuna kadar umarım bitecek ve beğenilecek ben de tez jürimden önceki sonraki fotoğraflarımı koyabileceğim.Hem belki Ergül'de gelir beni tebrik etmeye :P

17 Kasım 2007 Cumartesi

Eylül Akşamı


Hiç bir şey yokken ya da biz bilmezken
Tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur
Onca neden varken ve tam sırası gelmişken
Hiçbir şey yapamamış ve susmuşuzdur
Aynı anda aynı sessiz geceye doğru
İçim sıkılıyor demişizdir
Aynı sabaha uyanırken kimbilir
Aynı düşü görmüşüzdür
Olmaz mı? Olabilir.
Onca yıl sen, sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında
Belki benim kağıt param,
Bir şekilde,döne dolaşa
Cebine para girmiştir
Belki aynı posta kutusuna,
Değişik zzamanlarda da olsa
Birkaç mektup atmışsızdır
Ayın karpuz dilimi gibi batışını
İzlemişizdir deniz kıyısında
Aynı köşeye oturmuşuzdur Köhne'de
Belki de bir kaç gün arayla
Olamaz mı? Olabiliir.
Onca yıl, sen burada
Onca yıl,ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında
Bostancı dolmuş kuyruğunda
Sen başta ben en sonda
Öylece beklemişiszdir
Sabah 7:30 vapuruna
Sen koşa,koşa yetişrken
Ben yürüdüğümden kaçırmımdır
Aynı anda başka insanlara
Seni seviyorum demişizdir
Mutlak güven duygusuyla başımızı
Başka omuzlara dayamışızdır
Olamaz mı? Olabilir
Onca yıl, sen burada
Onca yıl, ben buradaa
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşmaı dışında
Söz Müzik:Bülent ORTAÇGİL

12 Kasım 2007 Pazartesi

göz ve kalp


Bakar kör olmak mı yoksa bakmadan da görebilmek mi?

7 Kasım 2007 Çarşamba

Sevgileri yarına bıraktınız
Çekingen,tutuk,saygılı
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı


Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile anlatmaya yeterken her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı


Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarla bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi


Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz
Yahut hiç vakit olmadı

Behçet Necatigil

29 Ekim 2007 Pazartesi

Ah bu facebook yok mu?

Üf diğer işlerimi yapmama engel olan kötü bağımlılıklarım artmaya başladı..Şimdi de bütün gün ''facebook''tan ortaokulu arkadaslarımla falan konusuyorum.Ne garip bir duygu yaa,kaç yıl sonra..

20 Ekim 2007 Cumartesi

Çirkinler de sever:)

Sevgili Turshucuğum beni yakalamış ,ee ondan kurtulmak da kolay değil zaten:)



Şimdi bende İsganbilabi,Nis ve Ozz'u paslıyorum...Hadi bakalım




17 Ekim 2007 Çarşamba

Tavuk oldum

Tatarcık humması, akut, hafif seyirli, enfekte kişide sınırlı bir gelişimi olan ve tatarcık sineği ısırmasıyla bulaşan virüs etkenli bir hastalıktır. İnsanlar dışında bu virüslerin hastalığa neden olduğu başka bir canlı türüne rastlanmamıştır. Orta Doğuda tarla farelerinin ara konakçı olduğu düşünülmektedir. Akdenize kıyısı olan ülkelerde, Balkanlarda, Afrika nın doğu kesimlerinde, Rusya ve Orta Asya ülkelerinde, İran, Irak, Pakistan, Hindistan, Panama, Brezilya ve Trinidad adalarında görülür. Panama ve Brezilya daki olgular genellikle salgın şeklinde değildir ve daha çok ormanla ilişkisi olan insanlarda rastlanmaktadır. Görevli veya turist olarak Kıbrısa gidenlerde sık olarak görülür. Halk arasında Tavuk Hastalığı olarak da bilinir.
Tatarcık hummasının Phlebotomus papatasii ile bulaşan bir virüs hastalığı olduğu 1909 da bildirilmiştir. Tatarcık hummasının etkeni Arbovirüs ailesinden olan bunyavirüs grubundan bir RNA virüsüdür. Tatarcık humması 20 - 45 kuzey enlem dereceleri arasındaki endemik bölgelerde ve vektör phlebotomusların bulunduğu ülkelerde görülür.
Tatarcık sineğinin ısırdığı insanlarda, ısırığın olduğu yerdeki deride kaşıntılı kabarıklıklar oluşur ve 5 gün kadar devam eder. 3 - 6 günlük bir inkübasyon dönemini takiben hastalık aniden ortaya çıkar. Ateşin ortaya çıkışından 24 saat önceki ve 24 saat sonraki periyotta kandan virüs elde edilebilir.
Hastalık genel olarak birdenbire, titreme veya ürpermelerle ateşin yükselmesi şeklinde başlar, bazı hallerde önceden kırıklık, başdönmesi, bacak ve karında anormal hisler olabilir. Başlangıçta veya daha sonra baş ağrısı, gözlerde yanma, göz arkasında göz hareketleriyle ortaya çıkan ağrılar, ensede ve sırtta sertlik, oynaklarda ve taraflarda ağrılar, tat alma duyusunda değişiklikler, iştahsızlık, bulantı, kusma, kabızlık veya sürgün, boğazda ağrı, burun kanaması, baş dönmesi olabilir. Damakta küçük veziküller görülebilir ve maküler veya ürtikeryal döküntüler gelişebilir.
Ateş, 39 - 40 oC ye kadar yükselebilir. Genellikle ateş 2 - 4 gün kadar sürer (3 gün ateşi) ve bol terleme ile düşer; ancak ateş, 1 - 9 gün de sürebilir. Bazen ateş düştükten sonra kısa süren bir yükselme de görülebilir. Nabız yavaşlar. Tatarcık hummasında yüz ve boyun kızarmıştır. Gözde konjuktivadaki kanlanma ucu korneaya varan bir üçgen şeklinde dikkati çeker, fotofobi ve gözde yaşarma olabilir. Ağızda yumuşak damakta ve yutağın arka cidarında kanlanma olabilir. 2 - 12 hafta içerisinde hastaların % 15 inde ikinci bir atak gelişmektedir.



Bence bir hafta önce bu iğrenç hastalıkla titreyerek tanıştım ve sonrasında gelen tarif edilemez acı ve bitmez tüken yorgunluk hissinin ardından 1 hafta boyunca yataktan çıkamadım. Dolayısıyla nete de girip yazı yazamadım hatta bırakın yazı yazmayı parmağımı bile kıpırdatamadım..Çok kötüydü:( Bir de her şeyi geçtim herkesin tavuk gibi gıdaklaması arkadaşlar arasında geyik oldu,hatta turkcellin tarife reklamını bile izlemek istemiyorum.

1 Ekim 2007 Pazartesi

Tatil..

Sevgili anneciğim ve babacığım gelmiş..
Üç günden beri Gazimağusa'da tatildeyim.
Deniz,güneş,kum ve ben..
Kendimi Kleopatra gibi hissediyorum desem:)

27 Eylül 2007 Perşembe

Bit dediğin nedir ki,senden büyük mü canım?

Küçükken hepimize okuldan arkadaşımızdan bir şekilde 'bit'denen o iğrenç yaratık bulaşmış ve sonuç olarak bitlenmişizdir.Bitlenen insandan herkes uzak durur ve kimse onunla oyun oynamak istemez hatta oyun parkından dışlanır falan filan..Herkesin bununla ilgili bir anısı vardır muhakkak..

Bende küçükken bitlenmişim ama çok küçük olduğum için hiçbir şey hatırlamıyorum..Ablam(kimliğini vermiyorum sadece ablam diyorum bilen bilir ama bilmeyene de duyurmamak lazım) okuldan aldığı biti eve ve dolayısyla bana da taşımıştı.Ama dediğim gibi o kadar küçüktüm ki nasılş bi parazittir veye tedavisi nasıldır falan hiç bir şeyi bilmiyordum..Artık biliyorum,konunun uzmanı oldum ilgililere duyurulur..
Küçük olan her şeyi severdim (giysi,parfum,kozmetik) ama anladım ki hayvanın küçüğü makbul değilmiş,iğrençmiş..
ıyyykkkbak yine başladım kaşınmaya:)

25 Eylül 2007 Salı

Yıla kötü başladık..

Yurtta mı kalıyorsun diye soranlara artık 'evet' demiyorum çünkü orası bir 'toplama kampı' olmuş durumda...

21 Eylül 2007 Cuma

Zaman akar mı?

Bu yıl okula ve yurda yeni gelenlere bakıyorum da zaman ne kadar da çabuk geçiyor..İçinde bulunduğumuz anda yaşadıklarımız bize bir ömür gibi gelirken daha sonra geriye dönüp baktığımızda her şey hikaye gibi geliyor.Çekilen onca sıkıntı yerini bir tebessüme bırakıyor ve ne günlerdi yaa diye düşündürüyor insanı.Dört yıl öncesine kadar ailemden bir haftasonu kadar bir süre bile ayrılmayan ben başka bir yere gelmiş,hiç tanımadığım 14 insanla 1hafta kadar aynı odayı paylaştıktan sonra,yine tanımadığım 5 insanla başka bir odaya çıkmıştım.Ses,ışık,dağınıklık,pislik kısaca her şeye tanılıkalan ben yurtta kalmanın kurallarını öğrenmeye başlamıştım.Şimdiki düzenimiz düzensizlik olsa da..Vayy bee ne çok şey değişti şu hayatta.

20 Eylül 2007 Perşembe

Suya Düşen Hayal ve Suya Giremeyen Ben..

40 derecelik sıcakta faranjit oldum:(
3gündür odada yatıtorum,oysaki dersler başlamadan denize girme gibi güzel planlarım vardı...

15 Eylül 2007 Cumartesi

Gidiş..

..vee gitme vakti gelmişti bi şehirin sokaklarından.Bavulumun içinde kıyafetlerimle birlikte ayrılıklar,kavuşmalar ve özlemler..ve tabi ki sizler :)

Blog yazılarımı yazdığım odamdan çok uzakta yine bloğa yazmaya devam edeceğim,sizin yazılarınızı da sevinçle bekleyerek..

Doğumgünü Kızı Hediş...

18'lik çıtır ruhun ve bedeninle yeni yaşına gülümse..
İyi ki varsın:)

28 Ağustos 2007 Salı

Başkent..


Vedalaradn hoşlanmadığımı biliyorsunuz ama içten içe veda etmek ruhuma işlemiş gibi..

Bu sabah yola çıkıyorum,turshu kaçar de ben kaçmaz mıyım?:)

1 hafta sonraa görüşmek dileğiyle..


**Çok gerçekçi bir rüya gördüm hatta o kadar gerçikti ki uyandığımda rüyaya daldım sandım..


Sabahın 5'i,kendimi isganbilabi gibi hissettim:) Ona manyak mısın ne işin var o saatten bir şeyler yasıyorsun derken onun gibi oldum şimdi..Neyse sevgiler,saygılar...


(Not1:Saçmamalamı uyku sersemliğime verin..)

(Not2:Çaktırmayın normalde de hep saçmalarım,suç uykunun ya da sersemliğinin falan değil:) )

27 Ağustos 2007 Pazartesi

TUTUKLU kaldıklarımız ya da TUTUKLU bırakanlar ne farkeder ki ikisi de TUTKULARIMIZ değil mi?

Orhan Pamuk eskiden çok fazla sigara içen biriymiş ve bundan da şikayetçiymiş.Bir seyehat sırasında birlikte olduğu Aziz Nesin'e 'Bazı insanlar ne kadar güzel günde beş,altı sigarayla yetinebiliyorlar,keşke bende öyle olabilsem.' demiş.Aziz Nesin'in ise cevabı gayet etkileyiciymiş:'Orhan, onlar demek ki tutkusuz insanlarmış.'demiş..

Aziz Nesin'in verdiği cevap elbette tartışılır tutku mu,irade sorunu mu diye fakat benim asıl sormak isedğim soru başka bir şey..Sizin de tutkularınız var mı,sabah gözünüzü açar açmaz içinizi kıpırdatıp yapmalıyım dedirten ya da bir gün boyunca sizi esir alabilecek bir dizi,kitap veya oyun?Belki de bir insan,onu görmeden yapamam dediğiniz ya da bir eşya...

21 Ağustos 2007 Salı

ÇELİŞKİ..

-Sen çocuk musun hala böyle şeylerle uğraşıyorsun?

-Aa sen dur hele bir,biraz daha büyü öyle...

Şimdi sizce bu iki cümleyi bana kuran babamın kendisi mi çelişki yaşıyor, yoksa o çelişkiyi bana mı yaşatıyor.Hangi cümle işine gelirse (nedense hiç ikimizinde işine aynı cümle gelmiyor) onu söyleyip,geçiyor..

Şimdi ben büyüdüm mü, büyümedim mi??

18 Ağustos 2007 Cumartesi

Ayşegül..

Asıl adı Ayşegül'de çok uzun be kardeşim yaa..Şimdi ayşe yazdım diye yine kızcak ama napıyım günde kaç kez telaffuz ediyorum..

'Ben sende bütün aşklarımı temize çektim.' demiş Murathan Mungan,sen iyi bilirsin:)

Gülayşe..

-- alttaki postu bana yazdıran şahış..

Ayşe

Adını verip de burada rencide etmek istemediğim biri bana sabahın köründe mesaj atmış (aslında o akşamın bir yarısında atmış da ben sabah okudum mesajı) sitem doluydu,biraz da kıskanmış bana huysuzluk yapmak istemiş:) Yaa hayatımın her alanını kaplıyorsun kızım sana yazı yazmaya gerek var mı?24 saat ayrılmıyoruz ki:) Bir yılda annemi ve seni görme zamanımı oranlasam seni daha çok görüyorumdur..Şikayetçi miyim?Ee şimdi orası tartışma konusu bazen uyuz edebiliyorsun,benim seni ettiğim gibi ama hep o şeyten tüyün sayesinde affediveriyorum seni.O şeytan tüyünü bulup koparcam:))Ne diyorduk okulda sen,sınıfta sen,oda da sen,yemekte sen,içmekte sen,orda sen,burda sen..Bir de işin başka boyutu var yanii bedenen olmadığın yerde yine çıkıyorsun karşıma kurtuluş yok ki..Şölee diyim aslında sen hayatımın her alanındasın,bütün yazılarımdasın,bütün defterlerimde,kitap aralarında belkide her saçlarımı tarayışımdasın -gerçi bilirsin pek tararmam ama nyse:) -
Neyse seni özledim ve seviyorum..Sanırım birbirimize daha çok vakit ayırmalıyız:)

Rüya mı?Yoksaaa...

İlginç bir rüyaydı hem de gereğinden fazla 'ilginç'.Üstelik soğuktu da,bu mevsime aldırış etmeden üşütmüştü beni. Rüya bu belli bir mantık çerçevesinde olmak zorunda değildi elbette ama bu kadar da karanlık olmak zorunda mıydı sanki öğle vakti...Uyandığımda bedenim buz kesmişti,titriyordum kendime engel olamadan ve yüreğimde bir telaş,kalbimde bir kıpırtı vardı her şeyin kötü olacağına dair..Korkarak gözlerimi odanın içinde gezdiriğimde farklılıklar gözüme batmaya başlamıştı,belki görünen bir şey yoktu ama kapının kolunda,dolabın kapağında çocukluğum gülümsüyordu acı bir şekilde.Geçmişe ait çizgiler,geleceğer dair olan planlar dans ediyordu odanın ortasında ve o kötü kalpli cadı çıkmıştı sandığından, onları ayrımak için çabalıyordu bana yanyan bakarken..Yattığım yerden kalktım,düşündüm ve anladım.Aslında hiç rüyada olmamıştım,rüyadır diye kendimi kandırmıştım..Elbet bir gün geçer diye düşünmüştümŞimdi kabulleniyorum bunlar gerçeğin birer ışıltılı yansımalarıydı sana,bana,ona..

5 Ağustos 2007 Pazar

Günahkâr Mevsim

Yakınlaştıkça kaybolan
bir kente dönüşürdün
Keşfedilmezim olurdun
içide yolculuk etsem de...
Günahkâr mevsimimdin.

Hiç umut yoktu sende,
o yüzden vazgeçilmezdin,
vazgeçilmezimdin...


CEZMİ ERSÖZ

31 Temmuz 2007 Salı

*

''Her renge boyan da renk verme''

Şeyh Galip


Ne güzel de ifade etmiş,kaybetmemek lazım 'öz'ü bence de..

okajom'a..

Buaralar sana bir şeyler yazamıyorum eskisi gibi..İçimden gelmediği için değil.Yazıp yazıp yatağına,çalışma masana ya da çekmecene bıraktığım notlar gibi tat vermiyor sen yokken yazdıkalrım ve hep bir yarımlık saçmalık oluyor yazılarımda hayatımda olduğu gibi sen yokken.Yine de sen varsın yoklukta bile elbette ki uzaksın ama bir o kadar da yakınsın.(Hep klişe söz öbeklerinden nefret etmişimdir ama başka türlüde ifade edemiyor ki insan) Özledim seni hemde çok:) Özlem denilen şeyin güzel olduğunu da öğrettiğin için teşekkürler sevgilim seni seviyorum...

eheuehueh

Hımss..Kuş gibi olmak..Zıplamak zıplamak veee yine zıplamak..Ruhunun bedeninden ayrılmasını hissetmek gibi ve midendeki kıpırtılara aldırış etmeden gülümsemek daha sonrada bağırmak hayata ve içindekilere:) kimseye aldırış etmeden..



30 Temmuz 2007 Pazartesi

pek bi kötümserim...


Bazen insan kendini karnlık dehlizde bulur ne yapacağını,kime sığınacağını bilemez..Ya da çıkmaz sokakta uyanır uykusunun en tatlı yerinde,rüyada sanar kendini ama içinde bulunduğu çıkmaz sokak hayatın kendisidir bunu kestiremez..

hayatın içinde rol almak..

Kimileri hayatı tiyatro oyununa benzetmiş tarihe baktığımızda..Güzel bir benzetme kanımca.O halde bende yıllardan beri seyirci olarak kaldığım bu oyuna oyuncu olmak onu hissetmek istiyorum.Çok şey de istediğimi düşünmüyorum açıkçası.Başrole gerek yok (gözüm yükseklerde değil yani) küçük de olsa bir rol..

28 Temmuz 2007 Cumartesi

'Kelebekler özgürdür, hislerimse tutsak.'


26 Temmuz 2007 Perşembe

'Lüzumsuz İşler Müdürüne' ithaftır...

Sana bugün attığım mesajda da dediğim gibi mesajımın en başında yalan söyledim sana.Özlemedim seni 'çok' özledim çünkü..Diğerlerini bilmem ama sen benim için yeri hep aynı yerde -ki orasının nersi olduğunu çok iyi biliyorsun- olan ve olacak olan dostumsun..Cem Adrian'ın 'Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım' diye bir şarkısı var yaa işte içimden geldi ve bunu yazıyı sana yazdım.. (Cem Adrian diyince içim sızlıyor ama dakikalar geri gelse emin ol, orda olurdum neyse..) Buarada ne çok anımız var aklıma birdenbire bu geldi bak şimdi de..Üf sen gitsen,ben gitsem biz kalbolsak yoklukta ve boşlukta kalsak tek başımıza bu anılar olduğu sürece kurtulabilir miyiz sence birbirimizden?..Desene kurtumak isteyen kim diye:) Sadece anlılarda,fotoğraflarda (zaten senin yok denecek kadar az) ,sözlerde kalmak acı verir sana,bana... Off yaa şimdi belki buluşup manastıra gider Girne'yi ayaklarımızn altına alarak sen türkü söylerdin bende şarkı söylerdim..Ya da şarkı tutardık..bu senin için,bu benim için ve bu bizim için diye:) Sonra da karanlık başınca gözler dolar,mevzular derinleşirdi ya da mevzular derinleşince gözler dolardı bunun sırasının bir önemi var mı ki birlikteyken? Gece geç olduğunda yarın buluşmak üzere ayrıldığımızda 2nolunun kapısında nedeni bilenmez bir resmiyetle 'Şiştt arabayı hızlı kullanma çok içtin yine, yarından itibaren yasak.' derdim..Dinlerdinde beni eve gidince hemen aradın ama Turgut ve Ali 'yi kıramaz içeye devam ederdin sabaha kadar ve uyumadan da olsa giderdin tiyatro grubunu çalıştırmaya (buarada telefonun susmaz kimlerin aradığını yazsam bu yazı bitmez:) Sonra bu yoğun telefon trafiğine bende katılırdım eğer şuan Girne'de olsaydık..Gel derdim gelirdin de kıpkırmızı ve kedi gözü gibi olmuş gözlerle bakardın bana..Ben kıayamaz göndermeye çalıştıkça seni sende beni kandırmaya çalışırdın..Sonrada kandırırdın waffle yemeğe giderdik, herzaman ki amsaya otururduk ve aynı şen tavırlarla orda çalışanlarla şakalaşırdık :) (anladın sen)..Bu hikaye elbette böyle bitmez dostum..Özledim gerçekten yürekten..Eylül 16'da görüşmek dileğiyle.. buarda sen hep dersin yaa 'önemli olan aynı gökyüzüne bakıp aynı şeyleri düşünebilmek diye.' o zaman gökyüzüne bak benim için vee bir kelebek yolladım senin için onu inciltme sakın( zaten inciltmeyeceğini /inciltemeyeceğini bilioyorum)

:)

Sabahtan beri evdeki telefon trafiğini çözmüş değilim kendimi sekreter gibi hissettim -ki deneyimim de yok değil,küçükken babamın sekreterliğini yapıyordum da- neyse birçok insanla konuştuktan sonra çalan telefona pek de nazik davranmayarak açtım.Kısa bir diyalogdan sonra konuştuğum kişinin çocukluk arkadaşımın babası ve aynı zamanda aile dostumuzun olduğunu anladım:) Neyse aramasının sebebi varmış elbette, büyük kızı evlendiği için davetiye yollayacaklarmış açık adresi istiyorlarmış..Vay bee zaman nasıl da geçiyor hemde su gibi..Adresi verirken kücüklük halini -benden iki yaş büyük- hatırladım.O zamanlar hiç büyümeyecekmişisz gibi geliyordu şimdi ise orta yaş sendromuna girdiğimi hissediyorum bazen,sonra da kızıyorum kendime deli miyim kendime gelmeliyim diyorum..Aslında 'yaş' değil önemli olan 'yaşamak' benimde telaşım 'yaşayamamaktan'kaynaklanıyor. 'Yaşlanmak' güzel şey elbette ..
Neyse esas konuyu dağıtmayalım şimdi çatlayacağım Turshu'ya telefon edip bu haberi vermem lazım:)Hadi bakalım hayırlısı..

24 Temmuz 2007 Salı

Dönüş..

Hımss apar topar gidilen bir seyahatten sonra evimdeyim..Gidişim gibi gelişimde sessiz oldu biraz. İstanbul ne kadar da sıcak, oysa ben ne kadar da alışmıştım yağmura ( sürekli yağmur yağdı da:) fena da olmadı hani ) . Dün gece uçaktan indiğim anda yüzüme tokat gibi çarpan sıcağa rağmen, Almanya'nın güzelliklerine, yaşarken bitmesini istemediğim dakikalara rağmen evimde olmak bana huzur veriyor..

27 Haziran 2007 Çarşamba

Kesinlikle Veda DEĞİL!

Veda sahnelerinden nefret ederim ve nereye gidersem gideyim 'veda' eyleminde bulunmak bana çok zor ve acı gelir..O yüzden sizlerle burda vedalaşmayacağım tabi ki ama bunu da sizinle paylaşmak istedim:)



'Babam ve Oğlum' filminin bir sahnesinde Fikret Kuşkan babası rolündeki Çetin Tekindor'a bazı insanların kitaplar yazacağını onları okuyamayacağını, bazı insnaların filmler çekeceğini onları izleyemeyeceğini ama en önemlisi oğlunun büyüyüşünü,ilk kız arkadaşını göremeyeceğini söylüyor(!) :'( (off nasıl bir filmdir yaa,bir insan bütün film boyunca hatta film bittikten sonra da ağlar mı ? (Okan + Ozan sevgiler:) )

İşte ben de 3 hafta kadar aranızda olamaycağım,siz burda yazılarınızı yazmaya devam edeceksiniz okuyamayacağım belki ama geince hepsini telafi edeceğim:) Belki arada bir nete girme şansım olursa gelebilirm..

Gezip, görüp ,fotoğraf çekip silerle paylaşacağım..

Görüşmek dileğiyle...

26 Haziran 2007 Salı

2 velet ve 'teyze' Zeynep..

Yaşlandım mı yoksa?Nolur bana aksini söyleyin. İki hafta önce falan havuzda kaydırak sırası beklerken arkamdaki 10-11 yaşlarındaki veletlerden biri:' Şişştt hadi ama teyze..' dedikten sonra küçük bir şok anı geçirdim ve kafamı arkaya çevirip baktım sadece..Bu küçük bakıştan sonra,yanındaki diğer velet bana teyze diyene :' Olum fıstık gibi hatuna teyze dedin ayıp ettin.' demez mi...Şimdi ben 'teyze' muamelesi gördüğüme mi yanayım yoksa yetişen neslin bu kadar farklı olmasına mı? Gülsem mi ağlasam mı anlayamadım valla..

Şimdi kahramansınzı,peki kimi seçerdiniz?

Gecenlerde bir forum sitesinde dolaşırken bir soru ile karşılaştım..Bu yıl uzaktan eğitim ile ilgili hazırladığımız bir ödev aklıma geldi.Ödevimizin konusu olan hikayeyi uzaktan eğitime uyarlayacaktık baya bir sancılı dönemden sonra hallettik çok şükür..Uzaktan eğitim bilgisayarla alakalı bir şey olduğu ve öğretmen olmadığı içinde denetimini daha kolaylaştırmak,eğlenceli hale getirmek ve ilgiçekici kılmak için bir 'Hikaye kahramanı olsanız kim olmayı tercih ederdiniz ve neden?'diye bir soru sormuştuk grup arkadaslarımla.Az önce sözkonusu olan forum sitesinin edebiyat bölümünde karşılaştığım ise şöyle bir soruydu ' Bir roman kahramanı olacağınız söylense hangi kahraman olmayı tercih edersiniz? ' Kimileri iyi,güçlü,toplum tarafından benimsenen kahramanlar olmayı dilemişken,bazılarının olmak istediği kahramanlar ise ilgi çekiciydi,evet evet kim kötü kahraman olmak ister demeyin.Çok açık bir şekilde ben kötü kahraman olmak isterdim diyenlerde olmuş..Şimdii siz kahraman olsaydınız ( hikaye,roman,film,dizi) hangi kahraman olurdunuz??

22 Haziran 2007 Cuma




Bir Kızıldereli atasözü der ki: ''Hiçbir ağaç kendi dalları arasında kavga edecek kadar aptal değildir.''

19 Haziran 2007 Salı

Tırmanış mı düşüş mü?


Canla başla bir yerlere tırmanma ve sürekli olarak bir şeyler yapma isteği içindeyken bile yerimden kalkmaya üşeniyorum bu nasıl bir çelişkidir çözemedim gitti..Başka bir şey isterken, başka başka şeyler peşinden koşmak hatta ona bile koşamamak...





Hımss bundan ansıl da pis gibi yemek olur( hertürlü yani)



Limonumuz nasıl olmuş ama..
Bu da kurbağaya dönüşmüş portakal kabuğu..
Öpsem prense döner mi acaba? :)



:):) çok eğlenceli geldiler..Ben de netten çaldım onları..










ÜÇ AYNALI KIRK ODA



Birgün hayatımı yazacağım.Herkes kağıt üstüne yazılanları benim hayatım sanacak, ben de hayatımı saklamış olacağım böylelikle. Saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir, biliyor musun? Herkes seni gördüğünü sanır, sen de rahat edersin. Kasada oturan kız gibi! Herkes kasadaki kızı görür, ama kimse tanımaz. Günün birinde yazdıklarımdan bir perde çekeceğim.

MURATHAN MUNGAN..



18 Haziran 2007 Pazartesi

...

Yalnız kalmaya özlem, kalabalığa öfke..
Uykusuz gecenin ardından şişmiş ve kıpkırmızı olmuş gözlerle Ercan Havaalanına gittim..Bavulumu verdim 10 kg fazla için 40ytl istediler (sinirlendim, uyuz oldum ve hatta bu şaka olmalı falan diye düşünmeye başladım)(buarada isganbilabi'nin verdiği öğüdü tutmadım diye kendime kızdım biran) neyse sonra 20ytl'ye anlaştık..Pasaport işlemleri için beklerken Turshu'nun hediye ettiği ve dört buçuk aydan beri parmağımdan hiç çıkartmadığım yüzüğümün yerinde olmadığını farkettim..Sıradan çıktım koşa koşa (ki havaalanın demeye bin şahit lazım küçücük) x-ray cihazının oraya gittim ve memura durumumu anlattım.Yüzüğü bulmuşlar ama verirken pek bir üzgündü, sanırım sahibinin onu almaya gelmesine üzülmüştü..Pasaport işlemlerinden geçtikten sonra uçağa bineceğim kapının önüne oturdum..Artık iyice uykum gelmişti ve kendime engel olamıyordum ki yanıma Alman bir aile oturdu..Onların muahbbetine kulak misafiri oldum Almanca anlamasam da..Ama o kadar güzel konuşuyorlardı ki içlerinde bulundukları durumdan çok mutlu oldukları anlaşılıyordu.Uçak alana beklenenden geç indi ve dolayısıyla geç kalktı.Tam uyumaya başlamıştım ki( rezillik artık hiç umurumda bile değildi o soğuk ve sert banklara kıyrılıp uyumayı bile düşündüm) uçağa almaya başladılar..Bir bindiğimi hatırlıyorum bir de İstanbul'a geldiğimiz zaman ki pilotun anosunu..Dört aydan sonra nazlı bir gelin gibi karşımda duran İstanbul bana heyecan veriyordu,sevgiliyle ilk buluşma gibi..Hiç yaşlanmayan ama deneyimi sürekli artan nazlı,masum bir çocuk gibi belki de ..İster istemez bir tebessüm doğdu dudaklarımın kenarında... Geride bırakmışlığın verdiği bir acı ile..

15 Haziran 2007 Cuma

:)

Pazar sabahı kahvaltımı evimde yapacak olanın verdiği bir heyecanla şimdi bavulumu topluyorum..Şu bavul toplama işi beni her zamen germiştir..Ne götüreceğim, onu alsam diğerinin hatırı kalır en iyisi şunu da alayım derken bir ton eşya götürmüş olurum ama çeyreğini giyemeden geri getiririm..Kısaca sürekli gereksiz bir hammallık yapmaktayım...

beyaz ve siyah..

Küçücük bir çocukken yalanlarım vardı kendimce,küçücük kimseye zararı dokunmayan bembeyaz yalanlar..Bu beyaz yalanlar dünyamı pembeleştirirdi. Daha mutlu olur geleceğe daha umutlu bakardım.Masumane yalanlarımı kimseyle paylaşmaz, kendi dünyam içinde kurar ve büyütürdüm.Her yeni bir yalanın yeni bir macera olduğunu,aslında hayatın kendisinin kocaman bir yalan olduğunu ve bunu bende başka herkesin bildiğini o zamanlarda öğredim.Aldanmayıda aldatmayıda küçücük bir kızken öğrenmiştim. Biraz erken olmuştu bu yıkılış, belki de geç..
Dha sonraları ben de diğrleri gibi oldum. Beyaz yalanları değil de siyahlrı seçtim.Beni beyazda siyaha döndüüren şey içimdeki karanlık değil, dışardaki karanlıktı. Şu son aylarda daha da masumlaştım, çocuklaştım sanırım içimdeki küçük kız uzun süren uykusundan uyandı, geç kalmışlığın endişesiyle...

7 Haziran 2007 Perşembe

:(

Hevesin kursağında kalması ne iğrenç bir duygu yaa.. Sürekli bir şeyler için başka bir şeyleri ertelemek ya da onun zorunda kalmak ne acı..

5 Haziran 2007 Salı

...

off cidden kötüyüm..Şimdi yapılacak bir sürü şey var ama onları yapmaya benim artık gücüm kalmadı kii:( Aklımda bir sürü tilki doaşırken ben nasıl onları biraraya toplayıp,bir köşeye atıp işlerimi halledebilice ki..Çok sıkıldımm artıkk!...

4 Haziran 2007 Pazartesi





''Yağan yağmura çifçiler hoşgeldin derken, piknik yapanlar lanet okur.''demiş Dan Millman..


Ne kadar da doğru değil mi, herkes her şeye kendi yönünden, kendi içinde bulunduğu duruma bağlı olarak yaşamıyor mu hyatını hatt bazen başkalarını da buna zorlayarak...

...

...Su damlaları..damlacıklar ve bizim umutlarımız,neşemiz ...Eskiden beri su damlaları bana sevgiyi suya düşen damlalarında hayat verdiği halkalar da umutu hatırlatır.. Sevgi içimize su damlası gibi düştükçe umut ve neşmiz artıyor...

...zaman tükenmeden...

Bu sene oda arkadaşlarımdan biri mezun oluyor -tabi oda da sekiz kişi olarak koloni halinde yaşadığımızı ek bilgi olarak sunmak istiyorum - onun tez stresi, son dönemi, son sınavı,son dersi derken gün geldi ve çattı kepini almaya gitti okula.. Odaya geldiğinde elindekileri sallayarak gözleri ıslak ıslak tebessüm etti.. Koşarak -ki oda küçük olduğu için iki adımda yanına geldim- sarıldım ve kepi hemen aktım.Aklıma küçüklüğüm geldi yine aynı çocuksuluğum üstümdeydi gelinlik giyme heyecanı gibi bir şeydi benim için.. Seneler ne de çabuk geçiyor aslında daha dün tanışmış gibiydik ve o şimdi gidiyor:( Tezinin önsözünde bana da teşekür etmiş..İlk okuduğum gece çok duygulanmıştım ağlamaya başladıktan sorna kızları da ağlatmıştım..Sanırım ne kadar şikayet etsek de anımıın kıymetni bilmeliyiz ünkü asla geriye dönüş yok.. Özlenen o güzel günler sadece acı evriyor dönüşü olmadığı için...

13 Mayıs 2007 Pazar

BEN olabilSEN

...herkesin sna baktığı anda,kaybolmuştun gözbebeklerimin içinde..Seni ilk gördüğümde dudağının kenarında doğan ve yanağına çıkamadan öle tebessüm beynimin kayboluş ülkesinde tekrar tekrar canlanmakta.Dalarım,dalarım..sensizliğe,tutkuya,aşka..Deniz kenarında saatlerce oturur saatlerce denize bakar ama onu görmem sadece seni görürüm,seni sadece senii!..Seni sen olarak bilmem çünkü seni sen olarak tanımadım ben.Seni ben olarak bilirim.Öylesine işlemişsin ki iliklerime,öylesine özümsemişim ki seni sadece sen bensin ve benim yarattığım birisin...Aslında sen çok başka birisin,benim hayallerimsin ama hayalimdeki adam değilsin.Keşke hayalimi süsleyen sen,sen ben olabilsennn...

12 Mayıs 2007 Cumartesi

AŞK nedir?

Bir dostum sürekli olarak tanımlamaya çalışmamak gerek, iyice tanımsızlaşır der..Belli bir açıdan da doğru söylediğini düşünüyorum çünkü yüzyıllardan beri tartışılagelmiş ama sürekli olarak bazı boşluklarda kalmış bir konu aslında..Belki konu demek bile bizi büyük bir yanılgıya itmekte...Uğruna savaşlar çımış,barışlar imzalanmış,topraklar birleştirilmiştir..Dünyadaki en byük güç heralde..
Yani duruma göe ya HER ŞEY ya da HİÇBİR ŞEY...
Aşk hakkında söylenecek aslında çok söz var ama hangibirini söyleyebiliriz ki..İçimden geçen onbinlerce hatta yüzbinlerce kelime bile birleşip belli bir mantığa oturamıyor..Çok zor çok!Ya da kendisi gibi imkansız.

10 Mayıs 2007 Perşembe

Ne kadar zordu seni kilometrelerce ötede bırakmak,araya deniz sokmak ve alabildiğine uzanan şu denizden ötesini görmeye çalışmak..Ahh bilsen ne kadar zordu.
Aylar geçse de elimde bıraktığın sıcaklığı ruhumun içinde hissetmek ne tatlı bir acıydı anlatamam.Hele gözlerin gözlerime değdiğinde içimde yanan alevler nasıl da yangına dönüştü zamanla..Kimbilir kavuşamamaktı belki de bizi birbirimize bu denli bağlayan,birbirimize bu denli tutsak eden..

Gitmek Mi Kalmak?

Gitmeler hep böyle mi olmak zorunda?Sevinçle hüznün karışımı bir şey,duyguların allak bullaklığına neden olması gülerken ağlamamıza neden olmuyor mu?
Bir yerden koparken duyduğun üzüntü,iç acısı ya da başka denilebilecek ne varsa idğer yere kavuşmanın sevincine,mutluluğuna,huzuruna bile mani olmuyor mu?Sanki sudan çıkmış balık gibi ne yapacağını bilmeyen,kıvranan,yaşam için mücadele eden biri halini alıyorsun yalan mı?
Bir şeyleri kaybediyorsun bazı şeyleri kazanırken ve kaybedilenler varken kazanmanın güzelliği de kalmıyor tabi...

Gitmek acı veriyor insana..Yaran kanıyor zamanla yara kapanıyor ama da bir açılıyor ve yine kanıyor..Özlenen görülünce o yaraya tuz basılıyor...
Yalnızlık bu kadar derin,bu kadar soğuk, bu kadar soğuk ve ürkütücü mü olmak zorundaydı koskoca bir okayanus gibi.Uzun zamandan beri uğramadığım o labirente düştüm yine,herzaman ki yerimde gecenin bir yarısı beynimin sokaklarında dolaşıyordum hiç kimsesiz.Yapayalnız vee derin acılı..
Bakan yabancı gözler bile değmiyordu üzerime..Demiştim ya yalnızlık hiç bu kadar derin olmamıştı.İnsan yığını içinde yalnız olmak,ya da yalnızlığın ortasında kimsesiz kalmak ikii de aynı şey değil midir zaten?Yalnızlık ne kadar derinse o kadar acı vermez mi?
Bu adanın adı Yalnızlık olsun..Adaya haksızlık etmiş olmaz mıyız?Sadece burası değil ki!Zaten dünya başlı başına yalnızlıklar evreni değil mi?Ya da bir başka deyişle bu dünyada ki herkes yalnız olduğu için herkesin kendine özel bir evreni yok mu adı yalnızlık olan..Her ne kadar birileri kendini yalnız hissetmese de herkesin sahip olduğu iki şey var.Biri kendi diğeri de gölgesi...
Gölegesiyle dost olan başkalarıyla da dost olur,Seneca'nın dediği gibi..Ama biz kendimizle bile dost olamayı beceremiyoruz ki!..